Kur’an’ın sosyal refah kavramı: İnfak

Şu mübarek günlerde kötümser yazmak istemiyorum. Ama gerçekler iyimser olmaya izin vermiyor.

Müslüman dünyada yoksulluk ve sefalet kol geziyor. Özellikle son yıllarda insanlar hayatta kalabilmek için bin bir türlü tehlikeyi göze alarak zengin ülkelere akın ediyor. Beyin göçünün artarak devam etmesi ayrı bir sorun; ülkemiz ve Müslüman toplumlar için bir başka büyük tehlike.

Bunlar neden oluyor? Maalesef ilim geleneğimizde İslam’ın ve Hz. Peygamber’in gerçekleştirdiği büyük değişim ve dönüşüm genellikle dar anlamda dinî yönüyle ele alınmış; konunun toplumsal, siyasi, hukuki, ekonomik ve sair boyutu tahlil edilmemiştir. İlk gelen ayetlerden itibaren Kur’an’ın sürekli gündeminde olan bu konular ulemamızın gündeminde olmamıştır. Aynı basiretsizliğin bugün de sürdüğünü –mesela- bizdeki bir kısım “ulema”nın sergilediği utanç verici örnekler gösteriyor.

O yüzden de İslam’ın ve Peygamberimizin belirtilen dünyevi alanlarda başardıklarını çoğunlukla doğubilimcilerin eserlerinden izlemeye mecbur kalıyoruz.

Mesela Macar doğubilimcisi Ignaz Goldziher’in, Almanca ilk baskısı 1910’da yapılan, Fransızcaya Le Dogme et la loi de l’Islam adıyla çevrilen (çev. F. Arin, Paris 1920) eserinden (s. 3-5) -hoş göreceğinizi umarak- biraz uzunca alıntılar yapacağım. Goldziher, İslam’ın yoksulluk sorununa getirdiği çözüm bağlamında, “Arap halkının tarihte ilk gerçek reformcusu [Hz.] Muhammed’dir” diyor. Yazarın ifadesiyle, “[Hz.] Muhammed’in vicdanı, [putperest] yurttaşlarının dinî ve ahlâkî zihniyetine isyan etti. Zira Arap kabilelerinin boş ve kaba çok tanrıcılıkları göz önüne alındığında, onların hayat ve geleneklerine dayanan bir toplum, yüksek bir ahlâkî standarda sahip olamazdı…”

“(Putperest) dinî geleneğin en önemli merkezlerinden biri,... Kâbe’nin bulunduğu [Hz.] Muhammed’in memleketi Mekke idi. Mekke’nin tüccar ve zengin sınıfına özgü materyalizm, kibir ve plütokrasi [hâkimiyetin zenginlerde olduğu yönetim şekli], Kâbe’yi koruma işini sadece dinî bir ayrıcalık değil, aynı zamanda bir zenginlik kaynağı yapıyordu. Bunlar [yani materyalizm, gurur ve plütokrasi], şehrin seçkinlerinin baskın özellikleriydi… [Kısaca] Kâbe hatırı sayılır bir maddi kazanç kaynağıydı.”

“[Hz.] Muhammed yoksulların ezilmesinden, açgözlülükten, kötü niyetli ticaretten, insan hayatının daha yüksek yararlarına ve görevlerine, ‘kalıcı ve erdemli işler’e (Kehf suresi 18/46) karşı temel bir ilgisizlikten yakınıyordu”… Nihayet o, “Allah tarafından, halkının arasına girerek yanlışlarının kendilerini sürüklediği kıyamet konusunda onları uyarmaya… çağrıldığını hissetti.”

Goldziher’in –bana göre- tamamen orijinal ve isabetli olan bu bakış tarzını sürdürürsek görürüz ki, Peygamberimiz Kur’ân-ı Kerîm’in rehberliğinde yürüttüğü davet faaliyetinin bütününde, en fazla, –kuşkusuz şirk sorunu ile birilikte- bugün de canlı olan şu iki insani sorunu çözmeye yoğunlaşmıştı:

1- Yoksulluk sorunu, zenginler sınıfının yoksullar karşısındaki acımasızlık ve ilgisizlikleri.

2- Güvensizlik sorunu, ardı arası kesilmeyen kabile savaşları, baskınlar, yağma ve talanlar.

***

Kur’an’da yoksullara destek olma konusunda en sık kullanılan terimlerden biri infak kavramıdır. İnfak ve nafaka aynı köktendir. Kelimenin asıl anlamı, “birinin nafakasını/geçimini sağlamak”tır. İslam ilimlerinde otorite (Hüccetü’l-İslâm) sayılan Gazâlî (ö. 1111) İhyâ’nın “Şükür” bölümünde Tevbe suresinin infakla ilgili 34-35. ayetlerini açıklarken, –daha önce de yazdığım gibi- bu ayetlerdeki “infâk”ın “tedavül” kavramıyla ilgisine dikkat çekmiş; parayı bloke (ayetteki ifadesiyle “kenz”) etmenin Allah’a karşı küfür (nankörlük), insanlara karşı zulüm olduğunu belirtmiştir. Sonuçta Gazâlî, paranın bloke edilmesini reddedip, piyasaya sürülmesini (çağdaş uygulamaya göre ticaret ve üretimde kullanılmasını) hem dinî hem de iktisadi ve toplumsal bir zorunluluk olarak görmüştür.

Bu düşüncenin Batı kaynaklı modern ekonomiden farkı şuradadır: Bu sorumluluk bilinciyle davranan Müslüman iş insanının tek hedefi para kazanmak, servetini artırmak değildir. O, sırf para kazanma hırsını aşarak, yoksullara “nafaka” sağlamak suretiyle Allah’a karşı şükür borcunu ödemeyi, Allah’ın kullarına hizmet ederek O’nun hoşnutluğuna liyakat kazanmayı da amaçlar. Modern ekonomi ise böyle bir manevi-ahlâkî amacı sisteme dâhil etmez, yani ne gerekli görür ne de reddeder.

Kur’an’ın infak kavramından kastettiği asıl manaya uyan Gazâlî’nin sunduğumuz bakış tarzı, yoksulların durumunu iyileştirme noktasında çağdaş insani değerlerle de birleşmektedir. Ama maalesef bu yaklaşım sonraki ulema tarafından geliştirilmemiştir.

YORUMLAR (32)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
32 Yorum