Kamu yönetiminde kayırmacılık sorunumuz

Kamu yönetiminde kayırmacılık (nepotizm, kronizm, patronaj, klientalizm vs.), temelde bir ahlak ve adalet sorunudur. Onun için Hz. Peygamber, bir dava münasebetiyle hatırlı bir kadın lehine araya girme (torpil) teşebbüslerine karşı, hatırlı kişi kızı Fatıma bile olsa, asla ayırımcılık yapamayacağını; geçmişten bir örnek vererek, bunun topsal bir çöküş sebebi olacağını belirtmiştir.

Kâtip Çelebi’nin Düstûru’l-Amel’inden Ahmet Cevdet Paşa’nın Tezâkir’ine kadar pek çok klasik tarih ve kültür kaynaklarımızda yazıldığına göre –cehalet, yenilik karşıtlığı, rüşvetçilik gibi birkaç temel sorunla birlikte- kayırmacılık da Osmanlı’nın sonunu getirinceye kadar üstesinden gelemediğimiz millî bir hastalığımız olmuştur. Bu sorun, eski türleriyle birlikte, ideolojik ve siyasal kayırmacılık biçimiyle modern Türkiye’de de zaman zaman hortlamaktadır.

Ehliyet-liyakat yerine, demokratik sistemin kötü/ye kullanılması demek olan siyasal amaçlı tayinler, ayrımcı yatırımlar, teşvikler, ihaleler gibi kayırmacılıklar, ne İslâmî ne de evrensel ahlak ve adalet ilkesiyle bağdaşır. Böyle kayırmacılıklara gerekçe üretenler ya cahil ya da kötü niyetlidir. Çünkü bu gibi işler –istisna kabul etmeksizin- ahlak yönünden zulüm, hukukta suç, dinde haramdır.

Bir ayette Yüce Allah, –şahitlik örneği üzerinden- adaletin mutlaklığına şöyle dikkatimizi çekiyor:

“Ey iman edenler! Kendinizin veya anne babanızın ve akrabanızın aleyhine bile olsa adaletten sapmayın, Allah için şahitlik edin. (İnsanlar) zengin olsunlar, yoksul olsunlar, Allah onlara sizden daha yakındır. Öyleyse hislerinize uyup adaletten ayrılmayın. Eğer adaletten sapar veya üzerinize düşeni yapmaktan geri durursanız bilin ki Allah yaptığınız her şeyden haberdardır.”

1100 sene önce ölen büyük tefsir âlimi Taberî’nin bu ayete getirdiği yorum, adaletin çağdaş düşüncede olduğu gibi Kur’an ve İslam düşüncesinde de ahlak ve hukukun mutlak ilkesi ve amacı olduğunu ifade etmesi bakımından evrensel değerdedir. Taberî, Câmi‘u’l-beyân adlı tefsirinde (VII, 584-585) anılan ayeti yorumlarken adaletin mutlaklığına, yani istisnasının olamayacağına dair şunları yazıyor:

“Adalet, ahlakınızdan ve sıfatlarınızdan olsun… Zira Yüce Allah diyor ki: ‘Kendinizin, ana-babalarınızın, akrabalarınızın zararına bile olsa şahitliğinizi adalet ve hakkaniyetle yapın… Zenginliğinden dolayı zenginin lehine, yoksulun aleyhine adaletten saparak yahut fakir olduğu için fakirin lehine, zenginin aleyhine şahitlik ederek haksızlık yapmayın...’ Aynı ayette ‘Hislerinize uyup adaletten ayrılmayın’ buyruluyor. Bu şu demektir: Hislerinize kapılıp da şahitliğinizde zenginin yahut fakirin lehine veya aleyhine şahitlik etmek suretiyle doğruluktan sapmayın.”

Gerek yukarıda sunulan ayet gerekse Taberî’nin açıklaması, şahitlik örneği üzerinden her türlü kayırmacılığı yasaklamaktadır. Buna karşı ileri sürülebilecek bilcümle gerekçeler hissîdir, sübjektiftir, adalete aykırıdır ve sonuçta sunulan ayetin ve adaletle ilgili tüm ayetlerin hükmünü ihlal etmektir. Kamu işlerinde kayırmacılığın her türlüsü, bundan 1100 sene önceki kaynaklarımızda yer alan “Adalet mülkün (yönetimin / devletin) temelidir”; “Yer gök adaletle ayakta durur” şeklindeki özdeyişleri de tanımamak demektir.

Taberî belirtilen ayeti açıklarken, ilk müfessirlerden Katâde’nin şu yorumunu da aktarıyor:

“…Şahitlik insanların hatırı için değil Allah için yapılmalıdır. Allah kendi zatına adaleti uygun görmüştür (İlgili hadise göre Allah’ın 99 isminden biri de ‘el-Adl’dir). Adalet Allah’ın yeryüzündeki terazisidir. Allah, güçlüye karşı zayıfı, yalancıya karşı doğru sözlüyü, haksıza karşı haklıyı adalet ilkesiyle korur… İnsanlar adalet sayesinde barış içinde bir arada yaşarlar” (Taberî, VII, 587).

Bu sözlerin bir Müslüman âlim tarafından tam 1300 sene önce söylendiğine lütfen dikkat edelim.
Kayırmacılık adaleti, ahlakı, –dindarlar tarafından yapılıyorsa- dini ve nihayetinde bireyi, toplumu ve devleti çürütür. Kayırmacılık, yayıldıkça önlenmesi zorlaşan ölümcül toplumsal virüslerden biridir. Kayırmacılığın yol olması kamu işlerinin liyakatsiz, ehliyetsiz ve çıkarcı kişilerin eline düşüp çökmesine, iyi, dürüst ve liyakatli insanların dışlanmasına, kurumlara ve devlete güveninin buharlaşmasına, sonuçta topyekûn bir kötürümleşme ve çöküşe yol açar.

Naçizane kanaatim odur ki, başta erkeğiyle kadınıyla bilim ve din uzmanları olmak üzere, her dürüst insanın toplumsal sorunlar üreten bu tür haksızlıklar karşısında –yasalar çerçevesinde- aktif tavırlar almaları gerekir.

YORUMLAR (56)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
56 Yorum