Rutinin eşsizliğine dair bir balad: Mükemmel Günler

"Dünyanın en büyük lezzeti acısızlıktır" sözü üzerine çok düşünürüm. Schopenhauer ne demek istemiştir? Ya da eskilerin deyimi ile “zeval-i elem lezzettir”, yani acının yokluğu lezzetin ta kendisidir. Acısız olmak ne demektir. Gerçek haz nedir ya da?

Oruç Aruoba bir kitabında Kafka’nın Sisyphos’u için “mutlu olduğunu düşünmeliyiz onun” der. Bir kayayı her gün bir dağa çıkarıp oradan aşağıya bırakan Sisyphos mutlu mudur? Bu duyguyu anlayabilir miyiz?

Bu aslında tecrübe ettiğimiz bir konudur. Hayatımızın çıkmazları içerisinde boğuluyorken ya da yoğun bir ızdırabın içerisindeyken rutinimizin içinde sıra dışı hayallerimizi akla getirmeyiz. Fakat rutini ister ve özleriz.

Ansızın kendini evden dışarı atabilmenin, hiçbir şeye kafa yormadan bir kahveyi yudumlayabilmenin, sevdiğin bir şarkıyı usulca mırıldanmanın o sıradanlığının sonsuz keyfini ararız. Yani kederin insanı sarmalına aldığı o boğucu anlarda özlediğimiz şey Uzak Doğu’da bir tatil veya Monaco’da yenilen bir istakoz değildir, fakat serin bir yastığa düşüncesiz baş koymaktır.

İşte bu duyguların daha iyi anlatılamayacağı bir film izledim. Bu film hakkına yazı yazılmasını hak eden bir filmdi.

1970’lerde Yeni Alman Sineması’nın önemli bir savunucusu olan Wim Wenders, 50. yıla yaklaşan sinema serüveniyle birlikte oldukça donanımlı bir yönetmen haline geldi. Cannes’da Altın Palmiye (Paris, Teksas) yine Cannes’da en iyi yönetmen ödülünü (Wings of Desire) Venedik’te de Altın Aslan’ı (The State of Things) kazandı. Akademi Ödülleri’nde de belgesel dalında üç ayrı adaylık almıştı.

Fakat Wenders tıpkı Kurosawa’nın Bergman’a yazdığı mektuptaki o temennide de olduğu gibi en parlak eserini yaşlılığında veriyor ve ikonik yönetmen, 2024’e gelindiğinde bu sefer yeni bir çığır açtı. İlk kez Wenders’ın bir uzun metrajlı filmi (FIPRESCI’nin ifadesiyle Wenders’ın “ömür boyu başyapıtı”) Oscar ödüllerinde en iyi uluslararası uzun metrajlı kısa listeye girdi.

Ona bu anlı şanlı şöhreti sağlayan film tam bir ustalık eseri. Wenders’ın yeni filmi “Mükemmel Günler /Perfect Days” tam da mükemmel bir gün tanımının ne olduğuyla alakalı bir seyir...

Zamanını tuvaletleri temizleyerek geçiren bir adamın minimal hayatının derinliklerine inen bir film bu. Kimsenin talip olmayacağı bu mesleği yapan Hirayama’nın işine, yaşamına yüklediği anlamın gölgesinde zihnimizden bir ufuk ve derinlik açıyor. Tıpkı kendisinin de öğle arasında ulu bir ağacın gölgesinde serinlemesi gibi…

Film, Tokyo’nun Shibuya bölgesindeki ışıltılı, yeni, tabir-i caizse umumi tuvaletlerde neredeyse hiç konuşmadan yaşayan tuvalet görevlisinin günlük yaşamını anlatıyor.

Neredeyse yalnızlık içinde, kendini adamış mavi yakalı işçi Hirayama, kendi kaderini kendisinin tayin ettiği hayatında hiçbir lükse yer vermeden, küçük alışkanlıklarıyla mutlu ve mesut yaşıyor. Küçük dairesinde bonsai bitkilerini sulamaktan iş kıyafetlerini giymeye, evinin önündeki makineden her sabah aynı kutu kahveyi alarak içmeye ve iş minibüsünü parka sürmeye kadar günlük rutini hayatının an anlamlı parçaları…

İş malzemeleriyle dolu arabasına bindiğinde Patti Smith ve Lou Reed’in de içerisinde olduğu 60 ve 90’lar arası kült şarkıların kasetlerini dinlerken, akşam bir lamba altında Faulkner ve Highsmith okuyor.

Binlerce insanın kullandığı tuvaletleri fırçalamak ve tuvalet kağıtlarını yenilemek, büyüteçle en saklı yerlere bakarak hijyen kontrolü yapmak, işini en iyi şekilde yapmanın hazzına varmak... Hirayama’nın mesleğine yüklediği anlam da aslında kendisine rutinlerini yapabilme olanağını sağlıyor. Bu sebeple işine de büyük bir minnet duyuyor.

Gündüz tuvalet temizleyip akşam Faulkner metinlerini okurken uykusu gelen bu bilge insanın hayatından hiç şikâyet etmeyişi izlediğimiz her an kendimize sorduğumuz bir soru. Bu aşkın noktaya nasıl geldiği film boyunca aydınlanamamış bir gizem ve elbette bilinçli bir tercih.

Hirayama’nın iş sonrası sosyalleştiği, basit yemeklerin tadını çıkardığı ve hamama gittiği saatler insanı sessizce ve yavaşça yakalıyor. Her gün aynı eylemleri yapıyor olmak aslında sorunsuz bir hayatın şükrü. Film tekrar sahneleriyle bu huzuru işliyor. Bu yoğun çağın meşgul insanları olarak neleri kaybediyoruz ve neleri kazanıyoruz. Tek tek yüzümüze çarpıyor.

Hirayama minibüsünde mesai arkadaşı genç ve gencin sevgilisi ile gençliğin derin acılarını bir Patti Smith şarkısı esnasında yakalarken (Redondo Beach), akşam olduğunda mahallesinden yaşlı bir adam, güzel olan her şeyin yaşlandıkça güzelliğini yitirmesinden yakınıyor. Film aslında yaşlanmayla başa çıkmanın bir parçası olarak, hamamdaki birkaç çıplak yaşlı insanı alenen tasvir etmesiyle birlikte gizil bir dramayı hissettiriyor.

Diğer bir rutini olan düzenli olarak yerel kitapçı dükkanına gitmek olan Hirayama aynı zamanda entelektüel bir zevkin peşinde giderken, yüksek eğitimli ve kültürlü geçmişine de bir muamma da olsa tanıklık ediyoruz bu anlamda. Patricia Highsmith ve Japon yazarların kitaplarını okuması, kitapevinde çalışan bayanla tartışması bilmediğimiz geçmişin derin bir bilgelik seviyesinde olduğunun da kanıtı. Filmin en dramatik sahnesi olan kız kardeşiyle diyaloğunda kardeşinin “gerçekten tuvalet mi temizliyorsun?” sorusunun ardından ağlaması, göz yaşlarını tutamaması hayata olan bağı olan kutsal işinin sorgulanmasından mı kaynaklı, yoksa hayatın onu bu noktaya nasıl getirdiğiyle mi? Bu da hala muamma…

Hirayama, ekonomik, sosyal ve kültürel hayata katılmasına olanak tanıyan basit, tutumlu bir yaşam tarzını gönüllü olarak seçmiş ve bunun her anından keyif alıyor.

Sinema artık debdebeli senaryoların, büyük prodüksiyonların içinde hayretini zar zor celbettiği izleyicisini şımarta dursun, Wenders kaybettiğimiz bir sürü inceliği, hayatın mükemmelliğini bize anlatmaya devam etsin.

Biraz yavaşlamak. Mükemmel Günler, mükemmel bir film bu yüzden.

YORUMLAR (14)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
14 Yorum