Din devlet ilişkileri ve “Cennetten Gelen Çocuk” filmi

Dinin ahlâki prensipler bütünü olarak insanı huzur ikliminde tuttuğu bir gerçek. Ama istenirse kitleleri kontrol etmek ve yönlendirmek için etkili bir vasıta olarak kullanılması da mümkün. Bunun toplumu iyiye yönlendirmek gibi bir faydası var elbette, ama tersi de olabiliyor. Kimi devletler, dinin kitleleri ikna etme gücünden yararlanmak için dini kurumları kontrol altında tutmak istiyorlar. Bu durumda din ahlaki vasfını yitirip politik güce hizmet eden bir ‘iktidar aracı’na dönüştürülebiliyor. Oysa din/ dindar sadece ‘Hakikat’e, Allah’a sorumludur, bundan dolayı doğasında daima devlet yönetiminde vuku bulabilecek adaletsizliklere karşı bir eleştirel öz vardır, olmalıdır. Amacı, iktidar değil, toplumsal nizamın adalet ve ahlâk üzere yürümesini temindir. Yürümediği zaman ise ihtar ve eleştiri mekanizmasını çalıştırır, bir tür vicdani kontrol!.. Ulemanın İslam’da asıl vasfı bu!..

İşte 2022 yapımı “Cairo Conspracy” -Arapçası “Veledün min el-Cenneti”- Cennet’ten Gelen Çocuk, tam da bu sorunu ele alan bir film. Filmin tartışılacak yönleri olmakla beraber en önemli yönü, Mısır’da devlet ile dini temsil eden El-Ezher Üniversitesi vasıtasıyla günümüz İslâm ülkelerindeki din-devlet ilişkilerini gözler önüne sermesi. Tarık Salih, Mısır’ı ve El-Ezher’i odağa alarak dinin iktidar çatışmalarına nasıl âlet edildiğini, bu bağlamda dini bir kurumun -ulemânın- nasıl yozlaştığını ele almakla kalmıyor, politik iktidarın dini kurumlara nasıl müdahale ettiğini de ortaya koyuyor.

Ama önce filmin adına bir açıklık getirelim. Arapça orijinal adı “Veledün min-el Cenneti”, Türkçesi “Cennet’ten Gelen Çocuk”. Belli ki Tarık Salih, daha başta bu adla filmini bir zıtlık üzerine kuruyor: Cennet ve Cehennem!.. Cennet, filmin başkahramanı Adem’in -Hz. Adem’e de bir atıf var muhtemelen- taşrada yoksul bir balıkçı oğlu olduğu masumiyet dönemidir. Cehennem ise iktidar uğruna kirli ilişkilerin, çatışmaların hüküm sürdüğü Kahire; El-Ezher ve Mısır Ulusal İstihbarat Merkezi… El-Ezher, dini ve ulemayı simgeliyor, kendi içinde yaşanan çatışmalar ve ayak oyunlarıyla yozlaşan bir dini kurum. Ulemanın çoğunun derdi ilim ve hakikat değil, baş imamlık makamına sahip olmak. Diğer yanda iktidarı sürdürebilmek için bu kurumu kontrol etmeyi amaçlayan Mısır istihbaratının derin ve kirli hamleleri… Taşralı yoksul bir balıkçı oğlu olan Adem’in bir anda kendini bu kirli ilişkiler ağının tam ortasında bulması: İnsanın, İslâm dünyasının Cehennemi burası!

Başta söylemiştim, filmdeki istihbaratçı generalin de belirttiği gibi El-Ezher’i kontrol altında tutmak, “bir ulusal güvenlik meselesi”dir. İktidar, kendine uygun birini baş imam seçtirerek dini, dinî kurumu kendi çıkarlarına uygun olarak dizayn etmek ister. Kurumun içine birtakım muhbirler sokarak bunu başarır da! Zaten El-Ezher uleması da buna hazırdır.

Cennet’ten âdeta Cehennem’e düşen Adem, dinle/ ulema ile devlet arasındaki o tehlikeli iktidar oyununda istemeden de olsa ‘oyun kurucu’ rolünü üstleniverir. Ama “Güç iki ucu keskin bir kılıçtır ve insan kendi elini kesebilir.” Oyun kirli, tehlikeli ve hatta kanlıdır.

Cennet’ten gelen çocuk, Cehennem’de kirleniyor. Sonunda Kahire’yi terk edip Cennet’e, memleketine geri dönüyor ama, artık eski masum Âdem değildir.

Son sahne oldukça etkileyici idi. Adem’in eski hocası, taşralı imam sorar: Orada ne öğrendin? Bu, filmin sonunda tüm seyircilere de sorulan anlamlı bir sorudur. Adem’le beraber biz de kirli iktidar oyununu, dinin de devletin de iktidar uğruna nasıl tarumar edildiğini, öğrendik, üstelik kirlenerek.

“Cennetten Gelen Çocuk” yaşananların beyaz perdeye akseden gölgesiydi… Bazen gölgeler, bize gerçekleri daha iyi anlatır. İşte sanatın gücü! Hakikatlerin gölgesidir sanat.

YORUMLAR (28)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
28 Yorum