Görüşler

İngiltere’nin gecikmeli Kovid-19 seferberliği

İngiltere’nin gecikmeli Kovid-19 seferberliği

Selin Nasi, salgının İngiltere’deki yansıması için “Toplumda Kovid-19’un infial hali yaratmamasının asıl sebebi hükümetin vatandaşları şeffaf bir şekilde bilgilendiriyor olması” diyor.

2020 Ocak ayının ortasında Çin’in Vuhan kentinde baş gösteren koronavirüs salgını kısa sürede dünyanın farklı bölgelerine yayılarak hayatlarımızı hiç beklemediğimiz şekilde değiştirdi. Devletlerin kendi vatandaşlarını koruma güdüsüyle sınır duvarlarını yükselttiği, insanların evlerine kapandığı bir distopyaya uyandık. Salgın, küreselleşmiş dünyada coğrafi konumun güvence sağlamadığını ve ülkelerin kaderlerinin aslında ne denli birbirine bağlı olduğunu göstermiş oldu. Uluslararası düzlemde, ülkeler arası karşılıklı bağımlılığın yarattığı kırılganlık, küreselleşmenin geleceğine dair tartışmaları yeniden alevlendirdi. Diğer yandan, küreselleşme neticesinde egemenliği nicedir aşınmış olan ulus devlet, salgınla mücadele kapsamında yeniden etkin bir aktör olarak ön plana çıkmaya başladı.

Bu arka planda, 2002 Sars salgınından deneyimli Asyalı devletler, Kovid-19 vakalarını nispeten kontrol altına alırken, batılı devletlerde vaka sayısının hızla tırmanıyor oluşu, salgınla mücadele yöntemleri üzerinden bir başka tartışma daha başlattı. Özellikle, ilk vakalar görüldüğünde uluslararası kamuoyunu karanlıkta bırakarak salgının yayılmasına göz yuman Çin’in, uyguladığı sert tedbirlerle (karantina bölgelerinin oluşturulması, hastaların izolasyonu ve bağlantıda olduğu kişilerin takibi vs.) salgını şimdilik kontrol altına alabilmiş olması, otoriter rejimlerin kriz yönetimi konusunda daha başarılı olduğu şeklinde bir algı yaratmakta.

Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) vurguladığı üzere, virüsün yayılmasını önlemek açısından yaygın şekilde test yapılması, şüpheli vakaların tespiti ve izolasyonu önem taşıyor. Tam da bu noktada, sosyal mesafenin gözetilmesini bireylerin inisiyatifine bırakmakla, hayatı tamamen durma noktasına getirecek kararlar almak arasında sıkışan, bireysel hak ve özgürlüklerden taviz vermek istemeyen batılı ülkeler zor bir sınavdan geçmekte.

Birleşik Krallık da, Kovid-19’la mücadelede bahsedilen gelgitleri en net şekilde yaşayan ülkelerden biri. İlk vakanın görüldüğü 31 Ocak’tan Mart ortasına dek, salgını oluruna bırakıp müdahale etmemeyi tercih eden Boris Johnson hükümeti, bu yaklaşımını “sürü bağışıklığı” stratejisine- hastalığa yakalananların geliştireceği bağışıklık sayesinde virüsün yayılma hızının kontrol altına alınacağı varsayımına- dayandırıyordu. Ancak Imperial College Küresel Salgın Hastalıklar Merkezi’nin 17 Mart’ta yayınladığı rapordan sonra, bu yaklaşım terk edilerek, önlemler artırıldı. Bu gecikmeli geri adımın bedeli, vaka sayılarının zirve yapması tahmin edilen önümüzdeki iki-üç hafta içinde ortaya çıkacak. Tıpkı İtalya, Fransa ve İspanya örneklerinde gördüğümüz gibi, vaka sayılarının katlanması sonucu oluşacak toplumsal baskı, hükümeti istemeyerek de olsa Çin benzeri sert tedbirler almak zorunda bırakabilir. Birçoklarınca insan hayatını tehlikeye atarak, sosyal bir deney yürütmekle eleştirilen İngiliz hükümetinin başarısı veya başarısızlığı, her halükarda liberal demokratik yönetimlerin salgınla mücadele karnesine yazılacak.

JOHNSON HÜKÜMETİNİN ‘U’ DÖNÜŞÜ

Imperial College raporu, sosyal teması bir an evvel sınırlandırılacak sert tedbirler uygulamaya koyulmadığı takdirde 250 binden fazla insanın hayatını kaybedeceğini öne sürüyordu. Nitekim, raporun yayınlandığı haftanın son iş günü okullar tatil edildi. Sosyal mesafenin mümkün olduğunca korunabilmesini amacıyla, eşzamanlı olarak gerek işverenlere gerekse çalışan kesime yönelik ekonomik destek paketleri sunuldu. Bugün Birleşik Krallık’ta resmi olarak olağanüstü hal uygulaması yürürlükte olmamasına rağmen, hayatın büyük ölçüde durduğu söylenebilir. Alışveriş merkezleri, cafe, pub, ve restoranlar kapalı. Kamuya açık yerlerde, aynı evde yaşamayan 2 kişiden fazla insanın toplanması yasak. Kurallara riayet etmeyenlerin para cezasına çarptırılması ve polis zoruyla dağıtılmaları söz konusu. Öte yandan, başta sağlık hizmetleri olmak üzere, gıda,ulaşım, enerji gibi sektörlere bağlı meslek grupları çalışmalarını sürdürüyor. Bu da elbette, salgın karşısında toplumun her kesiminin eşit koşullara sahip olmadığını, sınıfsal farklılıkların belli kitleleri savunmasız kıldığı gerçeğini önümüze seriyor.

‘SÜRÜ BAĞIŞIKLIĞI’ TERK EDİLDİ Mİ?

Hükümetin mevcut Kovid-19’la mücadele stratejisinin başlıca iki ayağı olduğunu söylemek mümkün. Öncelikli hedef, epeydir kapsamlı şekilde yeniden yapılanmaya muhtaç Ulusal Sağlık Sistemi’nin (National Health System-NHS) hasta yığılması sebebiyle çökmesini önlemek; uzun vadede ise hayatın bir an evvel normale dönmesini sağlamak. Hükümet, hastanelerdeki personel sayısını artırmak amacıyla, son sınıf tıp öğrencileri ve emekli sağlık çalışanlarını göreve çağırdı. Bir taraftan, hastanelerin yoğun bakım ünitelerinin yatak kapasitesi ve solunum cihazı sayısı artırılmaya çalışılıyor. Halihazırda, NHS’in elinde 8 bin adet solunum cihazı bulunmakta. Uzmanlar, yaklaşık 30 bin solunum cihazına ihtiyaç duyulduğunu belirtiyor. Sağlık bakanlığının sipariş ettiği cihazların teslimi geciktikçe, hükümetin üzerindeki baskı da artıyor. Öte yandan, sağlık çalışanlarının maske ve koruyucu giysi gereksinimlerini karşılamak, gerekli malzemelerin tedariki amacıyla güvenlik güçleri seferber edilmiş durumda. Yatak kapasitesini artırmak amacıyla, devlet hastaneleri ile özel hastaneler koordineli şekilde çalışırken, Londra, Birmingham ve Manchester’daki fuar merkezleri sahra hastanelerine dönüştürülüyor.

Geçen hafta, vardiyası bittikten sonra eve dönerken, marketten alışveriş edecek ürün bulamayan sağlık personelin gözyaşları içinde çektiği video, tecrit koşullarından tedirgin olan halkın ürün stoklamasının yarattığı sorunu manşetlere taşıdı. Bu konuyu da çözmek üzere hükümet devreye girdi. 21 Mart’ta Çevre Bakanı, Ulusal Sağlık Sistemi Direktörü ve Perakendeciler Konfederasyon Başkanı’nın yaptığı üçlü basın toplantısında ülkenin gıda stoklarının yeterli olduğu konusunda halka güven verilirken, marketlerin sevkiyat saatleri konusundaki düzenlemeler gevşetildi. Gün içinde kamyonların sevkiyat için şehir merkezlerine girişlerine izin verildi. Ayrıca belli başlı market zincirleri açılış saatlerini yaşlılara ve sağlık görevlilerine ayırarak, alışveriş önceliği tanımış oldu. Ürün sayısına getirilen kısıtlama sayesinde ise, panik alışverişi olarak adlandırılan market yağmasının büyük ölçüde önüne geçilebildi.

İngiltere’de gündelik hayat paniksiz ancak ihtiyatlı bir şekilde devam etmekte. Evden çıkış, zorunlu hallerde işe gidiş, gıda ve ilaç temini, hasta veya ihtiyaç sahibine yardım ve bir kereye mahsus egzersiz yapmakla sınırlı. Günün her saati cıvıl cıvıl olan meydanlar ıssız, sokaklarda tek tük dolaşan insanlar maskeli. Burada da güneşi görünce parkları, yeşil alanları dolduran insanlar yok değil. Ancak kendini bilenler, 2 metre kuralına riayet ediyor. Bununla beraber toplum içinde dayanışma ve destek amaçlı sivil inisiyatiflerin olması tüm olumsuzlukların içinde insana moral veriyor. Komşuluk platformları, okullar, dini kuruluşlar, ve çeşitli sivil toplum örgütleri risk grubunda olan veya karantinada kalan insanlara yardım eli uzatıyor. Bu bağlamda, hükümetin yapmış olduğu çağrı da toplum nezdinde karşılık bulmuş görünüyor. Kampanyaya başvuran yaklaşık 500 binden fazla gönüllü, risk grubundaki 1.5 milyon kişiye ilaç ve gıda paketleri temin edecek, hastaneye ulaşımlarını sağlayacak. Ve belki de hepsinden önemlisi, düzenli şekilde bu insanları arayıp hatırlarını sorarak, sağlık durumlarını kontrol edecek.

BİLGİLENDİRMEDE ŞEFFAFLIK

İngilizlerin çoğunlukla soğukkanlı karakter özelliğine sahip oldukları söylenir. Ancak toplumda Kovid-19 salgınının infial hali yaratmamasının asıl sebebi daha ziyade, hükümetin vatandaşları şeffaf bir şekilde bilgilendiriyor oluşundan ileri geliyor. Ülke genelinde, şehirlerde veya semtinizdeki mevcut vaka, ölü sayısı ve iyileşenler hakkında düzenli olarak güncellenen bilgiye ulaşmanız mümkün. Ne var ki, İngiltere’de de yaygın şekilde test yapılamadığını belirtmek gerek. Kovid-19 semptomlarını taşıdığından şüphe eden kişilere 7 gün süreyle evde istirahat etmeleri, ev halkının ise 14 gün süreyle karantinada kalmaları isteniyor. Şayet, 7 gün zarfında sağlık durumunuz kötüleşirse, acil yardım hattını arayarak destek isteyebiliyorsunuz. Hastane kapasitesi ve personel sayısı yetersiz kaldığı durumda, sizi nasıl bir sonun beklediği muamma. Ayrıca, hastalığı evde geçirip test yaptıramayan insanların olduğunu düşünürsek, aslında Birleşik Krallık’ta Covid19 vakalarına ilişkin gerçek rakamların Sağlık Bakanlığı tarafından paylaşılanlardan çok daha yüksek olduğunu tahmin etmek zor değil.

24 Mart’ta Financial Times gazetesinin duyurduğu, Oxford Üniversitesi’nin araştırması tam da bu konuya dikkat çekiyor ve Kovid-19 vakalarının aslında 31 Ocak’tan çok daha önce görülmeye başlandığını, hatta nüfusun yüzde 50’sinin hastalığa (hafif semptomlar gösterenler de dahil olmak üzere) yakalanmış olabileceğini iddia ediyor. Eğer öyleyse, hükümetin sürü bağışıklığı stratejisi belki de çoktandır yürürlükte. Brexit sürecinin ekonomik türbülansını atlamadan, salgının tahribatıyla baş etmeye çalışan hükümet, haliyle bir an evvel hayatın normalleşmesinden yana. Hastalığa karşı bir aşı veya ilaç geliştirilinceye dek, insanların bağışıklığını ölçecek olan “antikor testi” hükümetin imdadına yetişecek gibi. Bu test sayesinde, hem hastalığı geçiren kişiler işe ve toplumsal hayata geri dönebilecek, hem de salgında muhtemel bir ikinci dalga önlenmiş olacak. Sipariş edilen 3.5 milyon test kitinin öncelikli olarak sağlık çalışanlarının kullanımına sunulacağı açıklandı. Parmaktan alınan kan örneği ile 15 dakikada netice verdiği söylenen test kitleri önümüzdeki 1-2 hafta içinde online alışveriş platformu ve eczanelerden temin edilebilecek.

Nobel ödüllü iktisatçı Milton Friedman, [hükümet] politikalarının ardındaki niyete göre değil, sonuçlarına göre değerlendirilmesi gerektiğini savunur. Boris Johnson hükümeti salgını kontrol altına almak için gerekli adımları gecikmeli de olsa atmaya çalışıyor. Bunu yaparken, bireysel hak ve özgürlüklerin korunmasına özen gösteriyor. Virüsün yayılma hızının katlanacağı kritik dönemece girilirken, alınan tedbirler yetersiz kaldığı takdirde, önümüzdeki tablo değişecektir. Böylesi bir durumda, İngiliz halkı gecikmenin hesabını hükümete fatura edebilir. Ancak ihmal, giden canları geri getirmeyecektir.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Bunlar da İlginizi Çekebilir