Görüşler

Bitmeyen travma Olof Palme

Bitmeyen travma Olof Palme

İletişim Uzmanı Mehmet Utku Şentürk, 38 yıl önce bir suikast sonucu katledilen eski İsveçli siyasetçi Olof Palme’nin ölümünün ardındaki sır perdesine dikkat çekiyor.

Olof Palme, 28 Şubat 1986’da eşi Lisbet’le gittiği sinema salonundan çıkıp evine yürürken, arkadan yaklaşan bir kişinin yakın mesafeden açtığı ateş sonucu hayatını kaybetmişti.
Palme hem ülkesinde hem de uluslararası platformlarda açık sözlülüğü ve tartışmalı fikirleriyle tanınıyordu. Öldürüldüğü dönem, başbakanlık koltuğundaki ikinci dönemiydi. Ama hala sıradan bir vatandaş gibi yaşıyor, korumaları olmadan geziyordu.

Olof Palme varlıklı bir ailenin en küçük çocuğuydu. Babası o henüz yedi yaşındayken öldü. Okumak için çok zamanı olan ve hayatının çok erken dönemlerinde birkaç dil öğrenen hasta bir çocuktu. Üst orta sınıf kökenine rağmen Olof Palme, İsveç işçi hareketinin en güçlü liderlerinden biri oldu.

Siyasi kariyeri 1953 yılında Başbakan Tage Erlander’in kendisini özel sekreteri olarak işe almasıyla başladı. Palme daha o zamandan siyasi çalışmalarına damgasını vuran fikirleri oluşturmuştu: sömürgeciliğin ortadan kaldırılması, ulusal kaderini tayin hakkı, yeni bir ekonomik dünya düzenine duyulan ihtiyaç, ırkçılığa karşı mücadele, eşit haklar hayali ve eğitimin demokratikleştirilmesi.

Olof Palme hayatı boyunca bir reformcu olarak kaldı ve geleneksel İsveç sosyal demokrat politikalarını izledi. Tam istihdam ve kamu sektörünün farklı sosyal gruplar ve kadın-erkek arasındaki eşitliği artırmanın en önemli iki aracı olduğu güçlü bir topluma inanıyordu. Temel fikirlerinden biri genel refah politikası kavramıydı; kaynakları ne olursa olsun herkes refah sisteminden yararlanmalıydı. Bu, dayanışmayı ve vergi ödeme isteğini koruyacak ve aynı zamanda zenginlerin yoksulların ulaşamayacağı özel çözümler elde etmesini önlemeye yardımcı olacaktır.

Tage Elander ile olan yakın dostluk ve iş birliği, Olof Palme’nin 1963’te Porfolio’suz Bakan, 1965’te İletişim Bakanı ve 1967’de Eğitim Bakanı olmasıyla yıllar boyunca devam etti. Erlander’in 1969’da istifası üzerine Sosyal Demokrat Parti’nin başkanlığına seçilmesi son derece mantıklıydı. Demokrat Parti’ye katıldı ve böylece İsveç Başbakanı oldu.

1970’li yılların başında İsveç refah sistemi zirveye ulaşmış ve “İsveç Modeli” olarak bilinen kavram ortaya atılmıştır. Ancak on yılın sonunda, genel olarak batı demokrasileri bazen demokrasi krizi olarak adlandırılan durumu yaşamaya başlamıştı. İsveç de bundan muaf değildi. Olof Palme, çalışma hayatında reform yaparak demokrasinin yenilenmesini öngörüyordu. Bu yıllarda işgücü piyasasına ilişkin birçok yeni yasa çıkarıldı.

Olof Palme işsizlikle mücadeleyi sosyal demokrasinin en önemli görevi olarak gördü ve yeni ‘liberal’ ve tek fikirli serbest piyasa savunucularını kızdıracak şekilde, güçlü sendikaları ve genel refahı olan güçlü bir toplumu sonuna kadar savundu.

Ancak Palme’nin hem İsveç dışında hem de İsveç içinde tanınmasını ve saygı görmesini sağlayan şey uluslararası ilgisi ve bağlılığı olmuştur. Uluslararası ilgisi ve sosyal bilinci, öğrencilik yıllarında Amerika Birleşik Devletleri ve Uzak Doğu’nun büyük bölümünü gezdiği ilk yıllarda uyandı.

Olof Palme temelde bir reformcuydu ama aynı zamanda İsveç’in en büyük konuşmacılarından ve ajitatörlerinden biriydi. Tutkulu bağlılığı ve meydan okuyan terminolojisi hem İsveç içinde hem de dışında güçlü duygular uyandırdı. Bazı kişiler ondan nefret derecesinde hoşlanmıyor ve şahsına karşı adeta bir zulüm uyguluyordu. Ancak İsveçlilerin çoğunluğu, göçmenler ve mülteciler, onun İsveç halkının sosyal ve ekonomik istekleriyle güçlü bir dayanışma içinde olduğunu hissetti. Öldürüldüğü haberi ülke üzerinde derin bir kasvet yarattı.

Olof Palme ve eşi 28 Şubat 1986 akşamı geç saatlerde sinemadan çıkıp güvenlik görevlileri olmadan evlerine yürürken karanlıktan çıkan bir adam onu vurdu. Cinayet bugüne kadar çözülememiştir.

Olof Palme güçlü inançları olan bir adamdı. Arkadaşı ve halefi Ingvar Carlsson cenaze töreninde “Barış onun en önemli göreviydi” dedi, “çünkü savaşı insanlık için en büyük tehdit olarak görüyordu.”

KATİL KİM?

Cinayetle ilgili yalnızca bir kişi hapse atılmıştı, daha önceden sabıkası bulunan Christer Pettersson. 1988 yılında polis Christer Pettersson’u gözaltına aldı. Pettersson 1970 yılında görünürde bir sebep de olmadan Stockholm sokaklarında bir adamı bıçakla öldürmüştü ve eşkali Palme’nin öldürüldüğü gece sinemanın yakınlarında görülen şüpheli bir kişiye uyuyordu.

Palme’nin eşi Lisbet, polisin teşhis için yan yana dizdiği kişiler arasında Pettersson’u katil olarak teşhis etti ve Pettersson1989 yılında yargılandığı mahkeme tarafından suçlu bulunarak müebbet hapse mahkûm edildi.

Fakat avukatı karara hemen itiraz etti. Ortada ne cinayet silahı ne de cinayet sebebi vardı. Mahkeme o zamana kadar üç ay hapis yatmış olan Pettersson’u serbest bıraktı ve kendisine 50 bin dolar tazminat ödendi. Pettersson 2004 yılında öldü.
Öte yandan 2020 yılında İsveç Başsavcılığı, soruşturmanın nihai sonucunu düzenlediği basın toplantısıyla kamuoyuna açıkladı.

İsveç Başsavcısı Krister Petersson, cinayetin baş şüphelisinin 2000 yılında ölen İsveçli Stig Engström olduğunu ve Engström’ün “Skandiamannen” (Skandia Adamı) olarak bilindiğini söyledi.

Petersson, cinayetin baş şüphelisi öldüğü için soruşturmanın kapandığını duyurdu. Petersson, “Baş şüpheli Stig Engström. Öldüğü için hakkında yasal işlem başlatamıyorum, soruşturmayı kapatmaya karar verdik” dedi.

Katil gerçekten Pettersson veya Engström mü? Hatta bir dönem PKK olduğu bile söylendi. Benzetme yerindeyse arapsaçına dönen soruşturma sürecine rağmen hala daha gerçek katilin kim olduğu 38 yıldır belirsiz.

YORUMLAR (2)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
2 Yorum
Bunlar da İlginizi Çekebilir