Görüşler

Esposito’nun düşüncesinde topluluk ve bağışıklık

Esposito’nun düşüncesinde topluluk ve bağışıklık

‘Anarşik Armoni’ kitabnın yazarı Halil Turhanlı “Esposito topluluk düşüncesini, topluluğun politik yapısını, topluluk ve hukuk ilişkisini, ortak hayatın zeminini değerlendiriyor ve yeniden kavramlaştırdı” diyor.

Geçen yüzyılın son çeyreğinden itibaren yürürlüğe konulan, insanı salt akılcı ve faydacı davranarak ekonomik çıkarlarını takip eden bir varlık olarak tanımlayan, insanın sahip olduğu birçok nitelik arasından onu “homo economicus” olarak öne çıkaran ve diğer niteliklerini tali sayan neoliberal ideoloji ve bu ideolojiye dayalı politikaların yol açtığı kriz sadece ekonomik düzeyle sınırlı kalmayıp hayatın her alanında etkisini duyurdu. Söz konusu politikalar modernlik tarafından kökleri zaten ciddi biçimde sarsılmış olan topluluğa (communitas’a) da hayli yıkıcı darbe vurdu. Birarada yaşama geleneğinin ve düşüncesinin altını oydu. Topluluk üzerindeki bütün bu olumsuz etkiler, topluluğun giderek yok olmaya doğru hızlı yol alışı Batı düşüncesinde topluluğu canlandırma girişim ve arayışlarını da gündeme getirdi.

***

Topluluk (komünite) kavramı, yani birlikte olma, birarada bulunma düşüncesi günümüzde siyaset teorisinde ve felsefe tartışmalarında önemli bir yer tutuyor. Amerika’da Michael J. Sandel ve diğer komüniteryen düşünürler, kıta Avrupa’sında Jean-Luc Nancy topluluk konusunu ele alanlar arasında ilk elden akla gelen isimler. Onların yanına Roberto Esposito’nun adını da yazmamak İtalyan düşünüre büyük haksızlık olur. Esposito topluluk düşüncesini, topluluğun politik yapısını, topluluk ve hukuk ilişkisini, ortak hayatın zeminini değerlendiriyor ve yeniden kavramlaştırıyor. Günümüzde kent cumhuriyetçiliği (civic republicanism) kuramı oluşturmaya girişen düşünür ayrıca beden üzerindeki tahakküm politikalarının ayrıntılı bir eleştirisini geliştiriyor.

***

Esposito, Pensiero Vivente (Yaşayan Düşünce) başlıklı çalışmasında İtalya’da kökleri Rönesans’a, Machiavelli’ye, Dante’ye kadar uzanan, günümüzde birçok düşünür şair, edebiyatçı, sanatçı tarafından temsil edilen zengin bir düşünce ve yaratıcılık iklimini ayrıntılı olarak inceler; onların günümüz sorunlarına özgün yaklaşımlar getirdiklerini vurgular. Esposito, “İtalyan Teorisi” adını verdiği bu ekolün soykütüğüne dâhil olan Croce, Gramsci gibi düşünürlerin yaşadıkları dönemin sorunlarına çözüm ararken felsefenin söz dağarının, kavramlarının kifayetsizliğini kavradıklarını ve felsefinin dışındaki disiplinlere de yöneldiklerini belirtir. Esasında Esposito kendi de “İtalyan Teorisi’nin günümüzdeki önemli ve en özgün temsilcilerinden biri.

***

Topluluk (communitas) düşüncesi ilk bakışta bir homojenliği, topluluğu oluşturan kişilerin özdeşliğini ifade ediyormuş izlenimini uyandırıyor. Oysa Esposito’nun altını çizdiği üzere, tam aksine topluluk düşüncesi öteki ile yaşamı çeşitlendiren, zenginleştiren bir karşılaşmayı ifade eder. Topluluk halinde yaşamak başkalarıyla, farklı olanlarla birarada olmaktır. Onlar “özdeşleşme alanı” içinde bulunmazlar (R.Esposito, Communitas: Topluluğun Kökeni ve Kaderi, çev. O.Kartal, İletişim Yayınları, 2018 , s. 17) . Ancak burada dikkat edilmesi gereken bir şey var: özdeşleşme alanının dışında olma hiçbir temas noktasının bulunmadığı anlamına gelmez. Mutlak temassızlık topluluk düşüncesini bütünüyle dışlayan, onunla radikal bir karşıtlık ilişkisi oluşturan nihilizmi doğurur.

Başkalarıyla birarada olmanın zeminini oluşturan nedir? Esposito communitas’da ortaklık zemininin mülkiyet paylaşımına dayanmadığını vurgular. Onun anlayışına göre communitas’da bir eksilme “mülk sahibi öznenin kendisini terk etmesi”, daha açık bir ifadeyle bir armağan sunma söz konusudur. Hemen ardından communitas ile çok yakından ilişkili, onunla neredeyse eşanlamlı bir kavramın varlığını hatırlatır: munus. Bu kavram sunulan armağanı kabul etmeyle birlikte doğan karşı-armağan sunma yükümlülüğü ifade ediyor. Şöyle de söylenebilir, munus topluluk ve bağışıklık terimlerini “toplumsal olanla bireysel olan arasındaki karşıtlık olarak birbirine bağlayan orta terim”dir (O.Kartal, ‘Immunitas, Communitas, Bios: Roberto Esposito’, Biyopolitika cilt 2, Nota Bene Yayınları,2018, 2.Baskı, s.193-228)

***

Bu noktada Esposito’nun düşüncesinde merkezi bir yere sahip bağışıklık/bağışıklama kavramıyla karşılaşıyoruz. Gerçekten bağışıklık onun communitas ve biyopolitika konusundaki görüşlerinin şifresini çözebilmek açısından anahtar bir kavram. Bu kavram(lar)ı Communitas’ın yanısıra diğer kitaplarında da kullanıyor. Ancak şu nokta vurgulanmalı: bağışıklık kavramı Esposito’da bir evrim geçiriyor. Daha doğrusu anlamı değişiyor, fakat bu değişikliğe rağmen onun felsefesinde merkezi bir yer tutmayı sürdürüyor. Önce bağışıklığın topluluğun tam karşıtı olduğunu belirtiyor. Communitas’da bağışıklık kategorisini “topluluğun en keskin kontrpuanını tesis eden şey” olarak niteliyor. (R.Esposito, Communitas, s.26)

***

Esposito’ya göre bağışıklama, modern paradigmayı her şeyden, hatta sekülerleşmeden bile daha iyi açıklayan bir proje. Gerçekten bu projenin belirleyici özelliği ortak hayatı hedef alması, serbest piyasada geçici ekonomik ilişkilerin dışında diğer insanlardan yalıtılmış olarak yaşamayı dayatmasıdır. Modern bireyi ötekilerle temas sonucu kimliğinin saflığını, katışıksızlığını bozabilecek her şeye karşı bağışıklıyordu. Bir başka anlatımla, bağışıklama stratejisi modernliğin kimliklerin saflığının bozulmasına karşı aldığı bir tedbirdi. Modern birey başkalarından, ötekilerden gelebilecek etkiye karşı korunma altına alınmış, bağışıklanmıştı. Ulus-devletin sınırları içinde yaşayan ve homojen halde tutulmak istenen topluluğun da dışarıdan, özellikle yasadışı göçmenlerden gelebilecek bulaşıcı etkiye karşı sınırların sımsıkı kapatılması da bir diğer bağışıklama uygulamasıdır. Bu anlamda da bağışıklama modernitenin bir politikası. Yalıtmayı hedef alan bu politikanın topluluk düşüncesiyle çatışma içinde olduğu, birarada bulunmayı reddettiği ve imkânsız kıldığı açıktır

***

Esposito biyopolitika felsefesinin pek çok yerinde modern devlete karşı eleştirel bir tutum içinde olan, modern devleti bireyi kötürüm yapan bir kurum olarak gören Nietzsche’ye çok şey borçlu. Esposito bu borcu açıkça kabullenir. Savlarının çoğunun nüve ya da olgunlaşmış halde Nietzsche’de bulunabileceğini belirtir. Nietzsche felsefesinde bedenin merkezi bir yere sahip olduğunu, onun felsefesinde bağışıklamanın kapsamlı biçimde ortaya konulduğunu vurgular. (Nietzsche’nin Esposito’nun biyopolitika konusundaki düşünceleri üzerinde etkisi hakkında bkz.V. Lemm, ‘Nietzsche ve Biyopolitika: Biyopolitik Bir Düşünür Olarak Dört Nietzsche Okuması’ çev. O.Kartal, Biyopolitika cilt 1 içinde, Nota Bene, 2. Baskı, s. 217-248).

Esposito’ya göre Nietzsche’nin felsefesi farklı biyopolitika anlayışlarını içermektedir. Bunlar arasında olumlayıcı biyopolitika anlayışını önemseyen, bu anlayışı ele alıp geliştiren İtalyan düşünür Nietzshe’nin olumlayıcı biyopolitika düşüncesinin ve bağışıklama paradigmasının onun yaşam kavrayışıyla bağlantısına dikkat çeker. Vanessa Lemm’in de belirttiği gibi gerçekten Nietzsche de yaşam insanın kendine karşı yürüttüğü bir çabadır. Yaşam sürekli olarak kendi varlığının sınırlarını aşma ve başkalaşma çabasıdır. Bu yönde kararlılık gösterme ve irade ortaya koymadır. Birey kendini aşmak, kendinin ötesine erişmek, başkalaşmak ister.

***

Nietzsche’de topluluk düşüncesi Dionysosçu kültür ile bağlantılıdır. Nietzsche’nin topluluğu yaşamı olumlayan, taşkınlık ve hatta savurganlık içinde yaşayan bireylerden oluşur. Fakat bu taşkınlık anında kaynaşmaz, özdeşleşmez, tek bir beden haline gelmezler. Söz konusu olan kendilerinin ötesine uzanmaya çalışan bireyler topluluğudur. Bu topluluğun birarada olma tarzı yeni bir politika anlayışına zemin hazırlayabilir. Ancak, bireyin başkalaşma arzusunun yanısıra bir de kendini koruma stratejisi, Esposito’nun tabiriyle “bağışıklama stratejisi” mevcuttur. İnsan bu stratejiye de ihtiyaç duyar. Esposito’ya göre bağışıklama stratejisini de adını koymadan ilk kez dile getiren Nietzsche’dir. Onun güçsüzlük örneği olduğunu öne sürdüğü çileci hayat tarzı, aslında bir bağışıklama stratejisidir. Çileci ideal, dürtülerini denetim altına alarak taşkınlıktan ve kendini aşma arzusundan olabildiğince uzak bir mesafede yoksul bir hayat yaşayan güçsüzlere böylesi bir hayatı muhafaza etmeleri için bağışıklık kazandırır. Onlara bağışıklık aşısı yapar.

Böylelikle zayıflıklarına rağmen hayatı muhafaza edebilir, ellerinde tutabilirler. Çileci ideal yaşamı yoksullaştırır, yaşamın kendisiyle çelişir. Ancak paradoksal bir biçimde zayıfların yaşamı muhafaza etmelerini de, olduğu gibi kalmalarını da sağlar. Onlara verili olanı muhafaza ederek asgari düzeyde yaşama şansı tanır.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Bunlar da İlginizi Çekebilir