Eski Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu: Dindarlık bir bilgi değil, bilinç halidir

KARAR TV'de konuşan 16. Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu, yapılan ibadetlerin hayatımıza ve ahlakımıza yansımamasını eleştirdi. İbadetleri bir ritüel olarak görmemek gerektiğini vurgulayan Bardakoğlu, 'Allah’a bağlı olarak bir hayatı yaşama bilincini, namaz ve oruç gibi belli ritüeller ile ifade etmeye başlamışız. Bütün hayatımızı ibadet olarak zenginleştirebilmek varken zihnimizi başka bir alana çevirerek belli bir erkanı ibadet olarak anlamışız' dedi.

Ahmet Taşgetiren ve Yusuf Ziya Cömert'in yorumuyla ekranlara gelen Yüzleşme programına konuk olan Eski Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu, insanların günümüzde ibadetleri artık sadece bir ritüel olarak gördüğünü ve bu dar pencereden bakarak güzel ahlaktan uzaklaştığını vurguladı. Dindarlığın bir bilgi değil, hayatımızı şekillendirmekte rehber olan bir bilinç hali olduğunu belirten Bardakoğlu, 'Dindarlık bir bilgi değil, bilinç halidir. Allah’a bağlı olarak bir hayatı yaşama bilincini, namaz ve oruç gibi belli ritüeller ile ifade etmeye başlamışız. Bütün hayatımızı ibadet olarak zenginleştirebilmek varken zihnimizi başka bir alana çevirerek belli bir erkanı ibadet olarak anlamışız' ifadelerini kullandı.

İşte, 16. Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu'nun çok değerli diğer değerlendirmeleri...

'ALLAH'A TESLİM OLMAK ÖZGÜRLÜKTÜR'

'Ramazan ayı ibadet ve kurtuluş ayı olsun inşallah. Kur’an-ı Kerim’deki ‘Ben insanları bana kulluk etsinler diye yarattım’ ayetini genellikle ‘İbadet etsin’ diye tercüme ediyoruz. Bu yeterli bir tercüme değil, eksik. Burada kastedilen, kulun Allah’a boyun eğmesidir. Hani olur ya bir köle sahibinin gözüne bakar ve ondan başkasına itaat etmez, kul da Allah’a karşı böyle olmalıdır deniyor. Bu aslında baktığınızda bir özgürlüktür. Başka kutsallar, tapınaklar edinmeyin diyor. Zaten Allah’ın buyrukları insana geniş bir hareket alanı da veriyor. Bu nedenle bizim bu dünyada iki görevimiz var: Rabbim Allah’tır demek ve bu istikamet üzere yaşayarak düzgün bir hayat sürmek. Her şeyin onun emriyle olduğunu bilmeliyiz.'

'İnanacağız ve bütün lütufların ondan olduğunu bileceğiz. İnsanları üzmeden Allah’ın rızasını kazanarak güzel bir hayat süreceğiz. Geniş anlamda ibadet, hayatı Allah’ın rızasına uygun şekilde onun emirlerine karşı gelmeden yaşamaktır. Bir Müslüman’ın evine helal kazanç götürmesi, işini iyi yapması hatta Peygamber Efendimizin tabiriyle atını tımar etmesi bir ibadettir. Herkesin işini en iyi şekilde yapması, ibadettir. Bunların hepsini Peygamber Efendimiz ibadet olarak kabul etmiştir.'

yeni-proje-39.jpg

'DİNDARLIK BİR BİLGİ DEĞİL, BİLİNÇ HALİDİR'

'Şimdi biz bu büyük kulluğu, Allah’a bağlı olarak bir hayatı yaşama bilincini, namaz ve oruç gibi belli ritüeller ile ifade etmeye başlamışız. Bütün hayatımızı ibadet olarak zenginleştirebilmek varken zihnimizi başka bir alana çevirerek belli bir erkanı ibadet olarak anlamışız. Ayette ise ‘Kıldığınız namaz sizi her türlü kötülükten alıkoyar’ diyor. Devamında da ‘Allah’ı zihninizde canlı tutmalısınız’ mesajı veriliyor. Aslında kılınan namazın bizi götüreceği yer, düzgün bir yer, bir ahlak diyoruz. Allah’a bağlı bir kul olarak yaşama bilincini canlı tutmamız gerekiyor. Dindarlık bir bilgi değil, bilinç halidir. Kıldığımız namazlar tuttuğumuz oruçlar iman ile salih amel arasında bir köprüdür. Namaz, bir beden eğitimi değil, Allah’ın huzurunda duruş bilincidir. Kıyam, Allah’ın huzurunda duruştur. Ve bunun için de namazın asli hükmü kıyamdır. Şimdi bu, Müslüman’da öyle bir bilinç kazandırmalı ki o namazı kılan insana karşı her açıdan güven içerisinde olmalıyız. İstikamet sahibi olmasına yardımcı olmalı. İman, ibadet ile meyve verir ama güzel ahlak ile taçlanmaya başlar. Oruç da öyledir, akşama kadar oruç durumu bize Allah’ın kulu olduğumuzu hatırlatıyor. Ama meyvesi ise iyi davranışlarımızdır. Oruç tuttuğu halde kötü söz söyleyen, haksızlık eden insandan geriye sadece açlık kalır.'

'DİNİN ÖZÜNÜ KAYBETTİK SADECE KABUĞUNDA DOLAŞIYORUZ'

'Kur’an-ı Kerim’deki her ayetin bizi ilgilendirdiğini düşünüyorum. Kıssalar da dahil her ayet, bizimle ilgilidir hatta birey olarak benimle ilgilidir. Çünkü Allah’ın bize hitabıdır. Kur’an’da Hristiyanlar ve Yahudiler’den bahsediliyor ama bu sözler aslında bizim için. Yani Müslüman’ın gönlüne su serpmek için değil bunlar. Geçmiş kavimler dini anlarken şu hataları yaptılar diyor. Peygamberlerine ihanet ederek din adamlarını ilah kıldılar diyor ve bunları yapmayalım diye Müslümanları uyarıyor. Yani namaz kıldığı halde bunun farkında olmayan. Namaz kıldıktan sonra her şeyi yapabilen insanlara çok yazık. Biz ibadetleri Allah için yapmıyoruz, onun bunlara ihtiyacı yok. Biz Allah’a karşı bir şükran borçluyuz. Bütün bu nimetlere karşı Allah’a şükür borçluyuz ve ona teşekkür ediyoruz. Kur’an-ı Kerim’de de bu anlatıyor zaten. Namaz da bu bilinci kazandırmalı. Dolayısıyla ibadetlerin bilinçli yapılması öğütleniyor.'

'Yaptığımız namazın şekli sadece birinci basamaktır. Siz oraya çıkıp orada oturursanız miracı yaşayamazsınız. Halbuki ahlakı, erdemli yaşamı içselleştirmemiz gerekiyor. İşte, İslam dünyası bu geniş bakışı unutup, Allah’a karşı bütün dindarlığı namaz ve oruç üzerine veya tesettürün şekli üzerine şeyler gibi çok sınırlı kalıplara yönelttiğinde diğer alanlar boşalıyor ve son derece iki dünyalı insan oluşuyor. Namaz kılarken göz yaşı döken bir insan namazdan sonra tanıyamayacağınız bir insana dönüşebiliyor. Sanki ibadet ederken ağlayan o değilmiş gibi oluyor. Erdemsiz insan ortaya çıkabiliyor. Bunlar, dinin özünü kaybettiğimizi ve sadece kabuğunda dolaştığımızı gösteriyor. Yaptığımız ibadetler bizi doğru yola götürmüyorsa, sorun bizdedir.'